Salı
Amber İçindeki On Binlerce Fosil Evrimi Yalanlıyor
Amber içinde bulunan on binlerce fosil, termitlerin hep termit, karıncaların hep karınca, kurbağaların hep kurbağa, yılanların hep yılan, kelebeklerin hep kelebek, güvelerin hep güve, kısacası tüm canlıların dünyaya geldikleri ilk andan itibaren hep aynı özelliklerle, aynı şekilde var olduklarını göstermektedir. Bundan milyonlarca yıl önce yaşamış ve amber içinde muhafaza edilmiş canlılarla, günümüzdeki halleri arasında hiçbir fark yoktur.
Amber içindeki fosiller pek çok bilim adamının önemli uğraş alanlarındandır. Örneğin, California Üniversitesi'nden Prof. George Poinar ve entomolojist Roberta Poinar başta Dominik Cumhuriyeti'ndeki fosiller olmak üzere, dünyanın çeşitli bölgelerinde amber içindeki fosiller üzerinde çok detaylı çalışmalar yürütmüşlerdir. The Amber Forest (Amber Ormanı) adlı eserlerinde yaşları 45-15 milyon yıl arasındaki yüzlerce fosili bir araya getirmişlerdir. The Amber Forest'ta yuvasına yemek götüren, savunma halinde, kamufle olmaya çalışan, yavrularını korumaya uğraşan, düşmanlarını etkisiz hale getirmek için kimyasal madde salgılayan pek çok canlının o anki halleriyle fosilleşmiş örnekleri vardır.
Bu örnekler sayısız fosilden sadece birkaçıdır. Bunlar gibi daha binlerce fosil örneği bulunmaktadır. Bu canlılar günümüzde de yaşamaktadır.
Pazartesi
Evrimciler Ara Geçiş Formu Olmadığını İtiraf Ediyor
Ünlü Darwinist paleontolog Niles Eldredge:
"Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtlarında bulundukları süre boyunca değişim göstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kökeni'ni yayınlamasından önce bile paleontologlar tarafından bilinen bir gerçektir. Darwin ise gelecek nesillerin bu boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur... Aradan geçen 120 yılı aşkın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının Darwin'in bu kehanetini DOĞRULAMAYACAĞI AÇIKÇA GÖRÜLÜR HALE GELMİŞTİR. Bu, fosil kayıtlarının yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun değildir. FOSİL KAYITLARI AÇIKÇA SÖZ KONUSU KEHANETİN YANLIŞ OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR. Türlerin şaşırtıcı bir biçimde sabit oldukları ve uzun zaman dilimleri boyunca hep statik kaldıkları yönündeki gözlem, "kral çıplak" hikayesindeki tüm özellikleri barındırmaktadır: Herkes bunu görmüş, ama görmezlikten gelmeyi tercih etmiştir. Darwin'in öngördüğü tabloyu ısrarla reddeden hırçın bir fosil kaydı ile karşı karşıya kalan paleontologlar, bu gerçeğe açıkça yüz çevirmişlerdir."N. Eldredge, and I. Tattersall, The Myths of Human Evolution, Columbia University Press, 1982, s. 45-46
Ali Demirsoy:
“Evrimde açıklanması en zor olan kademelerden biri de bu ilkel canlılardan, nasıl olup da organelli ve karmaşık hücrelerin meydana geldiğini bilimsel olarak açıklamaktır. Esasında bu iki form arasında gerçek bir geçiş formu da bulunamamıştır. Bir hücreliler ve çok hücreliler bu karmaşık yapıyı tümüyle taşırlar, herhangi bir şekilde daha basit yapılı organelleri olan ya da bunlardan birinin daha ilkel olduğu bir gruba veya canlıya rastlanmamıştır. Yani taşınan organeller her haliyle gelişmiştir. Basit ve ilkel formları yoktur.” Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara, Meteksan Yayınları, s.79
S. M. Stanley (John Hopkins Üniversitesi):
Bilinen fosil kayıtları kademeli evrim ile uyumlu değildir ve hiçbir zaman olmamıştır... Paleontologların çoğunluğu, delillerinin Darwin'in bir türün değişimine götüren çok küçük, yavaş ve giderek biriken değişiklikler üzerine yaptığı vurguyla çelişir durumda olduğunu hissetmiştir... Onların hikayeleri de örtbas edilmiştir. S. M. Stanley, The New Evolutionary Timetable: Fossils, Genes, and the Origin of Species, Basic Books Inc. Publishers, N.Y., 1981, s.71
Science dergisi:
Evrimsel biyoloji ve paleontoloji alanlarının dışında kalan çok sayıda iyi eğitimli bilim adamı, ne yazık ki, fosil kayıtlarının Darwinizm'e çok uygun olduğu gibi bir yanlış fikre kapılmıştır... Darwin'den sonraki yıllarda, onun taraftarları bu yönde (fosiller alanında) gelişmeler elde etmeyi ummuşlardır. Bu gelişmeler elde edilememiş, ama yine de iyimser bir bekleyiş devam etmiş ve bir kısım hayal ürünü fanteziler de ders kitaplarına kadar girmiştir. Science, July 17, 1981, s.289
Neville George (Paleontolog, Glasgow Üniversitesi) :
Fosil kayıtlarının (evrimsel) zayıflığını ortadan kaldıracak bir açıklama yapmak artık mümkün değildir. Çünkü elimizdeki fosil kayıtları son derece zengindir ve yeni keşiflerle yeni türlerin bulunması imkansız gözükmektedir... Her türlü keşfe rağmen fosil kayıtları hala (türler arası) boşluklardan oluşmaya devam etmektedir.T. N. George, "Fossils in Evolutionary Perspective", Science Progress, vol. 48, January 1960, s.1
Antropolog Jeffrey H. Schwartz:
"Pek çok paleontolog fosil kayıtlarında, kayıp halkaları bulmak yerine, sadece büyük boşluklarla ve bugüne kadar kaydedilmiş fosil türleri arasında herhangi bir ara form olmadığı gerçeğiyle yüz yüze geldi." (Schwartz, Jeffrey H., Sudden Origins, 1999, s. 89)
Edmund J. Ambrose (Londra Üniversitesi'nde hücre biyolojisi profesörü):
"Jeolojik araştırmaların bugün gelinen safhasında, jeolojik kayıtlarda, Yaratılışçıların, Allah'ın her bir türü ayrı olarak yarattığı düşüncesine ters düşecek hiçbir bulgu yoktur..." (Dr. Edmund J. Ambrose, The Nature and Origin of the Biological World, John Wiley & Sons, 1982, p. 164) D.B.
Kitts (Oklahoma Üniversitesi, Bilim Tarihi Profesörü):
Evrim, türler arası geçiş formalarını gerektirir, ama paleontoloji bunu evrimcilere vermemiştir. (D.B. Kitts, Paleontology and Evolutionary Theory (1974), p. 467)
Mark Czarnecki (Evrimci paleontolog):
Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur... Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. TÜRLER ANİDEN OLUŞURLAR VE YİNE ANİDEN YOK OLURLAR.
Carlton E. Brett:
Yeryüzünde hayat zaman içinde, yavaş yavaş ve kademe kademe mi gelişti? FOSİL KAYITLARININ BU SORUYA CEVABI; "HAYIR"DIR.
Dr. Colin Patterson (Paleontolog):
Herhangi bir türün başka hangi tür canlıdan geldiğini gösteren bir fosil fotoğrafı göstermemi istemişsiniz - BÖYLE BİR FOSİL KAYDI MEVCUT DEĞİL.
John Adler ve John Carey:
Türler arası formları ne kadar fazla sayıda bilim adamı ararsa, o kadar fazla hayal kırıklığına uğruyor.
Mark Ridley (Zoolog, Oxford Üniversitesi):
Gerçek bir evrimci hiçbir zaman, yaratılışa karşı evrim teorisine dayanak olarak fosil kayıtlarını kullanmamaktadır.
Hoimar Von Ditfurth:
Geri dönüp baktığımızda, neredeyse ıstırapla aranan o geçiş biçimlerini bir türlü bulamamış olmamıza şaşırmamamız gerektiğini anlıyoruz. ÇÜNKÜ BÜYÜK OLASILIKLA BÖYLE BİR ARA AŞAMA HİÇ VAR OLMADI.
Tom Kemp (Oxford Üniversitesi):
Bir nesilden diğerine türlerin birbirine geçişinin mümkün olduğunu gösterecek tek bir kayıt örneği yoktur.
Prof N. Heribert Nilsson (Lund Üniversitesi, İsveç, Ünlü evrimci botanikçi):
Evrimi, 40 yıldan fazla süren bir deney ile kanıtlama teşebbüslerim sonunda başarısızlıkla sonuçlandı… Fosil materyali şu anda o kadar tamdır ki, yeni sınıflar oluşturmak mümkün olmuştur ve geçiş dizilerinin bulunmayışı, materyal eksikliği ile açıklanamaz bulunmaktadır. (Fosil kayıtlarındaki) boşluklar gerçektir; asla tamamlanamayacaklardır.
Hayali Ara Form Archæopteryx
Archæopteryx'in iyi uçamayan bir "yarı-kuş" olduğu tezi yakın zamana kadar evrimci çevrelerde çok daha fazla sıklıkla dile getirilmekteydi. Bu canlının "sternum"unun yani göğüs kemiğinin olmaması canlının uçamayacağının en önemli kanıtı olarak gösterilmekteydi. (Göğüs kemiği, uçmak için gerekli olan kasların tutunduğu göğüs kafesinin altında bulunan bir kemiktir. Günümüzde uçabilen veya uçamayan tüm kuşlarda, hatta kuşlardan çok ayrı bir familyaya ait olan uçabilen memeli yarasalarda bile bu göğüs kemiği vardır.)
Bu bulgu, Archæopteryx'in tam uçamayan bir yarı-kuş olduğu yönündeki iddiaların en temel dayanağını geçersiz kıldı.
Çin'de Kasım 1996'da bulunan bir başka fosil, ortalığı daha da karıştırdı. 130 milyon yıl yaşındaki Liaoningornis isimli bu kuşun varlığı Hou, Martin ve Alan Feduccia tarafından Science dergisinde yayınlanan bir makaleyle duyuruldu. Liaoningornis, günümüz kuşlarında bulunan uçuş kaslarının tutunduğu göğüs kemiğine sahipti. Diğer yönleriyle de bu canlı günümüz kuşlarından farksızdı. Tek farkı, ağzında dişlerinin olmasıydı. Bu durum, dişli kuşların, hiç de evrimcilerin iddia ettiği gibi ilkel bir yapıya sahip olmadıklarını gösteriyordu. Nitekim Alan Feduccia, Discover dergisinde yayınlanan yorumunda, Liaoningornis'in, kuşların kökeninin dinozorlar olduğu iddiasını geçersiz kıldığını belirtmişti.
Öte yandan "zamanlama uyumsuzluğu" da, Archaeopteryx hakkındaki evrimci iddialara öldürücü bir darbe indirmektedir. Amerikalı biyolog Jonathan Wells de Icons of Evolution (Evrimin İkonaları) adlı kitabında, Archaeopteryx'in evrim adına adeta bir "ikona" (kutsal sembol) haline getirildiğini, oysa delillerin bu canlının "kuşların ilkel atası" olmadığını açıkca gösterdiğini vurgular. Wells'e göre bunun göstergelerinden biri, Archaeopteryx'in atası olarak gösterilen theropod (iki ayaklı) dinozorların, aslında Archaeopteryx'ten daha genç olmalarıdır:
Yerde koşan koşan iki ayaklı dinozorlar, Archaeopteryx'in teorik atalarından beklenebilecek bazı özelliklere sahiptirler, ama (fosil kayıtlarında) Archaeopteryx'ten daha sonra ortaya çıkarlar.
Sahte Ara Geçiş Örneği: Coelacanth
Oxford Üniversitesi, Doğal Bilimler Akademisi başkanı evrimci Keith S. Thomson'un bu sözleri, bir evrim efsanesinin nasıl yok olduğunun açık bir ifadesidir. Çünkü Coelacanth'ın canlı bir örneğinin yakalanması, evrimin en büyük sahte dayanaklarından birini ortadan kaldırmıştır.
Fosil kayıtlarına göre 410 milyon yıl öncesine
(Devonian Dönemi) dayanan Coelacanth, evrimciler tarafından, balıklar ile amfibiyenler arasında yer alan çok güçlü bir ara form delili sayılıyordu. 70 milyon yıl önce (Kretase Dönemi) fosil kayıtlarından gizemli bir şekilde silinmiş ve o dönemde soyunun tükendiğine inanılmıştı.Evrimci biyologlar, bu canlının fosillerinden yola çıkarak, canlının vücudunda tam olarak işlev görmeyen, yani evrimcilerin tabiriyle "ilkel" bir akciğer bulunduğunu ileri sürmüşlerdi. Coelacanth üzerindeki spekülasyonlar o kadar yaygınlaştırıldı ki, bu canlı, pek çok bilimsel kaynağa en önemli evrim delili olarak girdi ve hatta bu canlının denizden karaya çıkarken çizilmiş resimleri bilimsel kaynaklarda büyük bir hızla yayınlanmaya başladı. Elbette bütün bu varsayımların, sahte çizimlerin, sahte iddiaların dayanağı, bu canlının soyu tükenmiş olmasına dair kesin inançtı.
Fakat durum farklıydı. İlki 1938 yılında Güney Afrika'da, ikincisi 1952 yılında Madagaskar'ın Kuzeybatısındaki Comores adalarında ve diğeri ise 1998 yılında Endonezya Sulawesi'de olmak üzere Coelacanth, 200'den fazla kere günümüz okyanuslarında yakalandı. Ele geçirilen ilk Coelacanth karşısında şaşkınlığını açıkça ifade etmekten kendini alamayan evrimci paleontolog J. L. B. Smith, "Yolda dinozora rastlasaydım, daha çok şaşırmazdım," diyordu.
Coelacanth'ın canlı örneklerinin bulunmasıyla bu canlı hakkındaki iddiaların bir aldatmacadan başka bir şey olmadığı da ortaya çıkmış oldu. Evrimci araştırmacıların ilkel akciğer olduğunu öne sürdükleri yapı, balığın vücudunda bulunan bir yağ kesesinden başka bir şey değildi. Ayrıca evrimciler bu canlıyı hep sığ sularda yaşayan ve sudan çıkmaya hazırlanan bir sürüngen adayı olarak tanıtmışlardı. Oysa Coelacanth'ın gerçekte okyanusun en derin sularında yaşayan ve 180 m derinliğin üzerine hemen hiç çıkmayan bir dip balığı olduğu anlaşıldı.
1987 yılında Alman doğabilimci Hans Fricke'nin yaptığı araştırmalar da bu sonuçları doğruladı. Fricke, Grand Comoro adalarında Coelacanth'ları gözlemlemiş ve fotoğraflandırmıştı. Bu canlıların, öne, arkaya, hatta baş aşağı yüzdüklerini görmüş ama hiçbir şekilde deniz dibinde yüzgeçleriyle hareket etme gibi "yürümeyi" andıracak bir hareket şekli göstermediklerini tespit etmiştir.
Coelacanth'ın bir yaşayan fosil örneği olması, evrimcilerin sudan karaya çıkış gibi hayali bir senaryo için gururla sunup sergiledikleri tek sözde delili de ortadan kaldırıyordu. 1938 yılında günümüz denizlerinde karşılaşılan bu canlı, öylesine önemli bir balıktı ki, evrimcilerin çok uzun zamandır anlamazlıktan geldikleri "sudan karaya geçiş sahtekarlığını" bir anda ortaya çıkarmıştı. Evrimciler, bu canlı gerçek karşısında kimseyi suçlayamadılar, kimseyi "bunun aksi oldu" diye iknaya kalkışmadılar. Coelacanth ve onun sudan karaya çıkış hikayesi ile ilgili hiçbir yeni iddia ortaya atamadılar. Fosil kayıtlarındaki durağanlık, evrimi, en büyük dayanaklarından bir tanesini ortadan kaldırarak yıkmıştı.
Politik bilim profesörü Robert G. Wesson, bu gerçeği şu sözlerle açıklamıştı:
Pazar
Yaşayan Fosiller Evrimi Reddediyor
Bazı biyologlar, muhtemel değişikliklerdeki tehlikeleri göz önüne alarak, hiçbir şekilde evrim gerçekleşmemesinden dolayı şaşırıyorlar. 'Gerçek şu; organizmalar öylesine kompleks ki, her şeyi bir enkaza çevirmeden tek bir şeyi değiştirmek oldukça zor' diyor (Yale Üniversitesi'nden evrimci paleontolog Elizabeth) Vrba. Ancak bizim mükemmel şekilde sağ kalan canlılarımızın neden milyonlarca yıl boyunca değişmeden kaldıklarını anlatmak oldukça zor.
Bu somut gerçeğin açıklanması elbette evrimciler açısından zordur. Çünkü onlar, buna evrim teorisinin içinde bir açıklama ararlar. Oysa yaşayan fosiller, canlıların aşamalarla birbirlerinden türemediklerini, hiçbir şekilde evrimleşmediklerini gözler önüne sermektedir. Fosil kayıtları, ara geçiş formlarının hiçbir örneğini vermemektedir. Canlılar, milyonlarca yıl boyunca değişmeden kalmışlar, şu anki anatomik yapıları nasılsa, o dönemde de aynı anatomik yapılarıyla var olmuşlardır. Fosil kayıtları, bunu gösteren hayvan ve bitki örnekleriyle neredeyse tamamlanmış durumdadır ve evrimi kesin ve bilimsel olarak yalanlamaktadır.
Evrimci Niles Eldredge, evrimin çözemediği sayısız sırdan bir tanesini oluşturan yaşayan fosiller konusuyla ilgili hiçbir açıklamalarının olmadığını şöyle itiraf eder:
Yaşayan bir organizma ile onun uzak jeolojik geçmişteki fosilleşmiş ataları arasında karşılaştırabileceğimiz herhangi bir parça üzerinde neredeyse hiçbir değişiklik yok gibi görünmektedir. Yaşayan fosiller, evrimsel durağanlık fikrinin uç derecede somut örnekleridir... Yaşayan fosillerin sırrını tam anlamıyla çözemedik.
Bitki Fosilleri
Darwin'in Ölümüne Neden Olan Suikastçi Böcek
Dünyanın her yerinde yaygın olarak yaşayan, hızları ve avlarını zehirlemeleri nedeniyle suikastçi böcek olarak anılan, Hemiptera. 120 milyon yıl önceki fosil örnekleri, günümüz suikastçi böcekleri ile aynıdır.
Tarihin En Sapkın Dini: Darwinizm
Bir an düşünelim. Bunun tam tersi olsaydı... Her yer ara fosillerle dolu olsaydı... Bu yaşayan fosiller iddia ettikleri gibi gelişme aşamasında anormal varlıklar olsaydı... Kuşkusuz evrimciler bu delillleri sayfalarca yayınlarlardı. Ve teorileri için kesin delilin oluştuğunu iddia ederlerdi. Ama bu milyonlarca delil evrimi değil de yaratılışı tasdik ettiği için bu konuda suskun ve sessizler.
Yaratılışın milyonlarca apaçık delili ortadadır. İnat etmek, anlamazlıktan gelmek, bu mantıksız, tarihin en ilkel ve en sapkın dinini, Darwinizm'i taassupla savunmak bu yüzyılın olağanüstü şaşırtıcı bir olayıdır. İleride insanlık bunu hayret ve şaşkınlıkla hatırlayacaktır.